Photobucket

31 Aralık 2010 Cuma

İyi seneler!


























2010'un nasıl geçtiğini sonra anlatacağım, daha bitmedi!


30 Aralık 2010 Perşembe

25 Aralık 2010 Cumartesi

Bir yıla daha baş baş!

Blogumda tanıttığım ilk grup URBAN VOODOO MACHINE, 2010 yılını na böyle uğurlamaya karar vermiş:



yeni albüm de 2011 Mart'ta geliyormuş... geleceği varsa göreceği de var!

Bookmark and Share

24 Aralık 2010 Cuma

GORAN BREGOVIC mevzusu























Hepimiz İstiklal Caddesi'nde yürüdük, bir şekil dinledik Underground, Arizona Dream veya Time Of The Gypsies'in müziklerini, değil mi? Ne de güzel şarkılardır onlar? Ne de olsa atalarımızın yüzyıllarca hükmettiği toprakların müziği, kulağımız da aşina bu ezgilere, sağolsun Arif Şentürk!


Balkanlar'ın en ilginç, yıllarca bir arada yaşayıp bir sabah kalktıklarında düşman olduklarını farkeden bir kaç milletten kurulu ülkesiydi Yugoslavya, hatta Underground filmi de bunun üzerine kuruludur ama içindeki ayrıntıları fark etmek için Yugoslavya tarihini bilmek gerekiyor. Dürüst olmak gerekirse Yugoslavya tarihini çok iyi bilmesem de Yugoslavya rock ve türevleri tarihine ilgim çok büyük, bunun da en büyük sorumlusu yukarıda adını verdiğim filmlerin müziğini yapan adam Goran Bregovic'tir.


Klipte arkada dizi seviyesinde gitar çalan kişi Goran Bregovic'tir ve bu video 1970'li yıllardan bir video. Abimiz ta o dönemler Yugoslav rock tarihine adını altın değil platin harflerle kazımaktadır. O dönemki grubu BIJELO DUGME kesinlikle çok acaip bir yapıya sahip bir grup.


İlk çıkış şarkıları Kad Bi Bio Bijelo Dugme'nin 2006 yılı konser versiyonunda grubun 3 ayrı dönem solisti birlikte söylüyorlar şarkıyı. Bu arada grubun bu şarkıyla aynı adı taşıyan ilk albümlerini bir şekil dinleyin, kesinlikle dinlediğiniz en iyi hard rock albümlerden biri olacaktır. Sıkı hard rock + balkan ezgileri + Sırpça sözler.

Çok acaip bir müzik yapısı diyorum, zira çok sıkı hard rock bestelerinin yanı sıra


gibi böyle şamatacı, punk rock kokan şarkılar ve


gibi Eurovision kokulu şarkılar da yapmaktalarmış. Müzikal sınırsızlık hastası olduğum bir mevzudur, becerebildiğin sürece yapacaksın arkadaşım. Bu şarkıda kullanılan "ooo"ları daha sonra Arizona Dream filmi müziklerinde Iggy Pop'a söylettiği In The Death Car'da "aaa" olarak balkan ablalara da söyletmişti.


Zaten, Goran Bregovic'in yaptığı film müziklerinde Bijelo Dugme'den izlere sık sık rastlıyoruz:

NE GLEDAJ ME TAKO I NE LJUBI ME VIŠE (Bijelo Dugme) vs ELO HI (Ofra Haza) (La Reine Margot Soundtrack)


(1.40'a kadar sabredin)


ĐURĐEVDAN JE (Bijelo Dugme) vs EDERLEZI (Time Of The Gypsies Soundtrack)



HAJMO U PLANINE (Bijelo Dugme) vs. GET THE MONEY (Iggy Pop) (Arizona Dream Soundtrack)



bir de bu güzide eserin Sinan Erkoç tarafından "Oyna da oyna" adında katledilmiş bir versiyonu da mevcut fakat insan haklarına saygımdan dolayı buraya koymuyorum.

Aslında uzun süredir Bijelo Dugme'yi tanıtmak istiyordum fakat hep es geçiyordum. Geçen gün bir belgesel izledim, SIRETNO DIJETE adında, 1977-1982 arası Yugoslav Punk Rock ortamını anlatan bir belgesel. Grupların popülariteleri ve kaliteleri bahsedilirken hep Bijelo Dugme ile kıyas yapılıyordu, hem bu yüzden hem de bu belgeselde izleyip de hastası olduğum bir şarkıdan sonra bu yazıyı klavyeye almaya karar verdim.


Yukarıda başını gördüğünüz belgeselde 1980 yılında çıkan IDOLI grubu ve grubun hem hit olmuş hem de başını derde sokmuş olan Maljciki şarkısını duyunca beynimden vuruldum, çünkü hem Yugoslav grup, hem Ska, hem Rus ezgileri bir arada! Tam benlik!


Şarkıda SSCB'nin sistemine ağır bir eleştiri ve parodi söz konusuymuş. Bu sebeple şarkı yayınlandığında SSCB Yugoslav hükümetine, TV ve radyosuna "yayınlamayın lan bu şarkıyı" diye uyarı geçmiş. Demek ki sanattan tek korkan bizimkiler değilmiş!

Dün akşam acilen bir yere yetişmeye çalışıyordum ve bu şarkıyı mırıldanıyordum ki, ulan, bu birşeye benziyor! Heya'lar, Lalala'lar falan...


Bu arada Maljciki'nin 1980 yılında yapılan kaydının prodüktörü Goran Bregovic!!! Ha, bunu buraya koydum diye Goran Bregovic'i sevmiyorum sanmayın, bilakis kendisini çok severim. Erhan Güleryüz gibi şarkının bestecisi gruba dava açıp CD'leri toplatmıyor....


Bookmark and Share

SOAD'ın varisi VIZA

Çok şahane arkadaşlarım var benim, duydukları beğendikleri grup, film falan oldu mu hemen paylaşırlar. Bir gece yürüyüşe çıktım, yolda bir ara twitter'a bir baktım, ÇGS'den Okan "hacı şunu dinle" diyip bir myspace linki göndermiş. Eve dönende bakarım diyerek yürümeye devam ettim. Eve döndükten sonra girdim grubun myspace sayfasına ve ilk şunu dinledim:


Tam, "ulan noluyor" derken bir de bu şarkı başladı:


"Serj'in sesini mi duydum ne?" derken, bir öğrendim ki Serj zaten halihazırda bu adamların menajeriymiş! O an anlamıştım enfes bir grup dinlediğimi, Okan beye binlerce kez teşekkür ettim ve abilerin albümünü dinlemeye başladım. Sanırım Eylül ayıydı isimlerini duyduğumda, şu an 24 aralık 2010 ve 2010'lu yılların yanına ilk küsuratı koymamıza bir hafta kalmışken diyebilirim ki 2010'un en iyi albümü budur!























Aslında abiler baya eski bir grupmuş, hatta bu Made In Chernobyl heriflerin 5. albümüymüş. Eski albümleri de fantastik, hatta 2008 yılı albümleri Eros'ta yer alan bir şarkı var ki, hem ismi hem melodisiyle hastası oldum:


Aslında bu blogda gruplar hakkında detaylı bilgi vermeye çalışırım ama bu abiler hakkında çok da ayrıntılı bilgiye ulaşamadım, bir de nedense bir şey bilmektense dinlemeyi tercih ettim alakasız yere, her gün bir kere dinliyorum abileri, öyle böyle değil. O yüzden albümden güzel bir kaç parçayı dinleteyim:

MONA LISA


Albümün 2. şarkısı ve ilk vurulduğum şarkı ama kısalığı yüzünden tadı damakta bırakıyor.

UZBEK BROTHEL


Kıpır kıpır bir şarkı, albümün en iyi iki şarkısından biri diyebilirim. Diğer iyi şarkının ismi Fork In The Road ama bu şarkıyı youtube'a koyan kişi şerefsizlik yapıp embed olayını iptal etmiş, o yüzden şarkının ismine tıklayıp youtube'dan dinleyin. Ama sabredin, 2. nakarattan sonra kopuyor şarkı!

SANS RED


Kız şarkısı!!! Tam anlamıyla kız şarkısı, hele ingilizce biliyorsa, hastası olur!

Not: SYSTEM OF A DOWN bir araya gelmeseydi bu adamlar o ekmeği iyi yerlerdi ama şimdilik kırıntılarıyla idare edecekler galiba.

Bookmark and Share

5 Aralık 2010 Pazar

SECOND!!!

Öncelikle hepinizden özür dilerim millet, uzun süredir buraya bir şey yazamadım. Türlü badireler atlattım, arada sosyal hayatıma ağırlık verdim, o yüzden bilgisayar başında geçirdiğim zaman azaldı. Taşındım, ettim derken burayı çok ihmal ettim, o yüzden müteessirim. Bu açığı kapatmak için canla başla çalışacağıma şerefim üzerine ant içerim. (ant içmek ne lan? sıvı mı lan bu ant?)

Neyse, arada burada yokken yaptıklarımı arada bir anlatacağım ama şimdi konumuza dönelim:




















Sene 2006, Roxy Müzik Ödüllerinin bilmem kaçıncısında YÜXEXES Dergisinin özel jürisinin üyesi olarak finallere gidiyorum. Genelde gruplar bana pek iç açıcı gelmiyordu. Ama o finallerde başta MAKİNE olmak üzere birkaç grup ilgimi çekerken, bir grup vardı ki ilk notalarını duyduğumda "hassss... bu ne lann!" dedirtmişti bana. Sahneye baya rock'n'roll ruhuyla çıkmış 4 genç cayır cayır punk rock çalıyordu. Catchy besteler, süper sözler ve sahne duruşları sayesinde İstanbul'da değil de California'da yarışmaya geldik sandık.

Bahsi geçen giriş:


Ardından çaldıkları 3 şarkı da dibimi düşürdü ve bu adamların elini sıkmam lazım dedim kendi kendime. Fakat, grup sahneden indikten sonra ortadan kayboldu. Aradan bir kaç dakika geçmişti ki bir genç gelip "abi sen Antisilence Erdem değil misin?" dedi. Nereden bilebilirdim ki o gece çok seveceğim, iyi bir dost daha kazanacağımı?


(Bu ülkede yapılmış en güzel coverlardan biri)

O günden sonra SECOND ve üyeleri bir süre hayatımın hep bir anında bulundular. Birlikte İzmir'e gitmeler (ki ikinci İzmir seferinde 24 saat içerisinde 8 öğün yemek yemiştik!), İstanbul'da provalarına katılmalar, birlikte içmeler falan derken, askere gittim ama döndüğümde gördüm ki grup üyelerinden Deniz İsveç'e, Özgür de Avusturya'ya gitmiş. Grup başka kadro oluşturmuş, ki yeni arkadaşlar da bir diğer hastası olduğum ve Second sayesinde tanıdığım Vanilla grubunun üyeleriydi ama kimya tutmamış olacak ki, bu kadro ilerlemedi. Ardından işlerim falan derken, iletişim koptu malesef.

Bir gün grubun gitar/vokalisti Özgün'den bir e-mail geldi. İçinde yeni bir şarkı vardı! Dinler dinlemez telefon açıp ağır küfürler saydırdım, zira şarkı çok güzeldi ve biz Türkler sevdiğimiz, hayran olduğumuz şeylere, kişilere küfrederiz! (bkz: Ulan orospu çocuğu nasıl gol attı, helal be!) Telefonda bana tekrardan toplandıklarını, arada provalar falan yaptıklarını söyledi, ben de bir an önce görüşmemiz gerektiğnii söyledim. Ama benim eşşekliklerim ve yoğunluğumdan ötürü anca 3 ay sonra görüşebildik. Sonuç ise geçtiğimiz Cuma gecesi (3 Aralık 2010) gerçekleşen konser oldu. Sıkı provalar, tanıtımlar, bir araya gelip geyikler ve iş konuşmalar, bitmek bilmeyen e-mailler ve telefon konuşmaları derken beklenen gün geldi.

Second saat 01.00 gibi çıkacaktı sahneye, saat 00.00 iken Pulp çok kalabalık değildi ve resmen bütün keyfim kaçmıştı, "o kadar uğraştık, bu konser daha kalabalık olmalıydı" diyordum ki saat 00.30 gibi mekan bir anda doldu! Punkından, ciksine, metalciden, cool tiplere, hatta sanki sosyete düğününe gelmişine kadar her çeşit insan vardı içeride.


Second sahneye çıktığında salonda yerinde duran bir kişi bile yoktu. Bütün herkes birlikte şarkıları söylüyordu. Hatta grup üyeleri bu tepkiden öyle duygulandılar ki, şarkı aralarında seyirciyle konuşurken cümle kuramıyorlardı. Seyirciye katılıp sapıtmaktansa uzaktan onları izlemeyi, hasret gidermeyi tercih ettim. Grup Balıklı Rum Balıkçı Ruhum'u çalarken araya IRON MAIDEN'dan Afraid To Shoot Strangers'ın gitar melodisini ekleyerek her punk metalci doğar dedirtti.


Sonlara doğru, üst kata çıktım ve grubu sahnenin üstünden izledim. Özellikle Ardından çalarken, seyircinin şarkıya katılımı inanılmazdı. Herkes şarkıyı ezbere söylüyordu.


Ve kapanışı grubun en eski bestelerinden biri olan İçinde patlar ile yaptılar. Arayı daha fazla açmayacaklarının sözünü verdiler. Sonrasında bu güzel konseri envai çeşit içki eşliğinde kutladık. Çok keyifli bir geceydi, sabahın köründe kalkmam gerekiyordu ama yine de onlarla eğlenmeyi tercih ettim.


Bu konserin tadı damağımda kaldı ve bu yüzden sizlerle paylaşmaya karar verdim bütün olan biteni. Ve bir de aklıma takılan bir mevzu var, onu paylaşmam gerekiyor:

Albümlü, klipleri tvlerde dönen, pr destekli bir sürü grup boş mekanlara, hissiz seyirciye çalarken, basılı materyalleri olmayan (abd'de yayınlanan ep'lerini saymazsak), bir tane amatör bir klibi olan ve 3 yıldır ortalıkta gözükmeyen bir grubun tıklım tıklım bir salonda yerinde duramayan, bütün şarkıları ezbere söyleyen bir seyirci kitlesine çalması türkiye'de müzik sektöründe malesef işi bilmeyen veya işi bilip kolaya kaçanların işbaşında olduğunu kanıtlıyor bence. Malesef sektörde idealist, girişken yapımcı ve menajer yok denecek kadar az. Yavaş yavaş sayıları artacak, buna inanıyorum.


Bookmark and Share

15 Ekim 2010 Cuma

Ambalajında Plak